8 Haziran 2011 Çarşamba

dünyam

Andrei Tarkovsky // Günlükler
Emil Cioran  // Çürümenin Kitabı
Orhan Pamuk  // Manzaradan Parçalar-Sessiz Ev-Masumiyet Müzesi
Yusuf Atılgan // Aylak Adam- Anayurt Oteli
Hakan Günday // Kinyas ve Kayra - Az
Ece Temelkuran // Kadınların Kafası Karışıktır
Tezer Özlü // Yaşamın Kıyısına Yolculuk
Oruç Aruoba // De Ki İşte
S.Irzık-J.Parla // Kadınlar Dile Düşünce(Edebiyat ve Toplumsal Cinsiyet)
Andre Gide // Dar Kapı
Erasmus // Deliliğe Övgü
Sabahattin Ali // Kürk Mantolu Madonna
Oğuz Atay // Tutunamayanlar
İhsan Oktay Anar // Puslu Kıtalar Atlası-Suskunlar-Amat-Efrasiyabın Hikayeleri
Ahmet Büke // Alnı Mavide
Adalet Ağaoğlu // Ölmeye Yatmak
J.D.Salinger // Çavdar Tarlasında Çocuklar
Bertrand Russell // Aylaklığa Övgü
Henri Charriere // Kelebek
İsmet Özel // Of Not Being A Jew
Francis Bacon // Denemeler
Gabriel Garcia Marquez // Yüz Yıllık Yalnızlık
Hasan Ali Toptaş // Gölgesizler
W.Irvin,M.T.Conard,A.J.Skoble // Simpsonlar ve Felsefe
İ.Ergünün,Zeynep Kerman // Tanpınarla Başbaşa
Halil Cibran // Ermiş
Murat Menteş // Dublörün Dilemması- Korkma Ben Varım
Murat Uyurkulak // Tol
Turgut Uyar // Göğe Bakma Durağı
Cemal Süreya // Üstü Kalsın
N.F.K // Bütün Şiirleri
M.Proust // Kayıp Zamanın İzinde
Cemil Meriç // Bu Ülke
Mesut Varlık // Efendime Söyleyeyim
Tom Robbins // Parfümün Dansı
Alper Canıgüz – Oğullar ve Rencide Ruhlar
Elif Şafak // Mahrem
Ahmet Hamdi Tanpınar - Saatleri Ayarlama Enstitüsü-Huzur
N.Bekiroğlu // Cam Irmağı Taş Gemi
Samed Behrengi // Bir Şeftali Bin Şeftali-Küçük Kara Balık
Emrah Serbes // Erken Kaybedenler
Aslı Erdoğan // Kırmızı Pelerinli Kent

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Af

Herkesi affedersin. Bir gün..Esra’ya…
                                   Ece Temelkuran


Annemi dahi anımsamayı terk ettiğim anlar.. Ara sıra nabzımı hissettiren cümleler dışında başka hiçbir şey yok.. Ben bile.. Yalnızlığımın farkındalığının gücü bile.. Cılız birkaç heyecan..Bisiklete binmek, yeşile uzanmak, bebek koklamak.. Topu topu hepsi bu… Paylaşılmadan unutulmaya yüz tutan onca film işlemesi. Üstelik isim hafızam da eskisi gibi değil.  'Artık daha az inciniyorum' cümlelerim de hala külliyen yalan..Odam sisli.. Nikotin genzimi gıcıklıyor sabahları.. Ne kadar beyazın tarafındaysam o kadar içeri bulaşıyor dışarının lekesi. Öyle puantiyeli de değil hani. Kötü bir fırçadan öfkeyle fırlamış, zifiri..Öfkeyi de geçiyor insan. Öfke bazen tüm insanları affetmekten daha samimi halbuki. Ki hangi tokat miladı olamamıştır birilerinin. Mesela benim ilk hatırladığım dört yaşımdaydı.  Ben o zamanlar kırk yaşımdayım dediğimde çocukluğuma vururdu çoğu. Masalarda anlatılarak çoğalan kahkahaydı cümlelerim..Babamı affetmek yirmi yılımı aldı oysa. Onu anladığım an ise tuhaftır öfkeyi bildiğim yaşlardı. O yaz akşamı eve karpuzu ben getirdim. Babam emekli olmuştu. Ben emekleyen bir öğretmen.. Bu yaşıma rağmen kendime güvenememeyi öğretemeyen ..
Hamdım, piştim derken yanık kokuları sardı zihnimi,bedenimi...Perdeleri açılmamış bir odada yedi ay yaşadım. Tabakların fısıldaşmalarını saymazsak. Ve bazı geceler karanlık diye gölgesinde uyuduğum ensemdeki nefesleri. Hani uyuyakalmak için yalvarır insan bu zamanlarda.. Bu zamanlarımı anladığını iddia eden herkesi de eksilttim hayatımdan..Güzel anlarımı  özlemeyi unuttum.Sessizliği bastırmak adına eşlik ettiğim şarkıları da ağzıma almadım bir daha. Evreni soluduğum birkaç an için sabaha kalan baş ağrıları.. Bu teşbihler de anlaşılma telaşından. Ağzıma bu lanet nerden bulaştı bilmem ama neyi güzel ansam zamanla yarışıyor tükenmek telaşıyla.
Acıya yaklaştığında odama doluşanlar oldu. Asil ve yalın acılardan uzak bencilliğe ve yadsımaya ve de yüceltmeye boğulmuş ağrılarıyla. Çünkü ben onların 'iyiki'leriydim bu anlarda. Cesaret edemedikleri. Zaman makineleri. Birkaç  yıl öteleri.. Oysa hiç iç geçirmedim yerlerinde olmak adına. Hiçbiri zaman kokulu bir nesne kadar kıymetlenmedi bende. Üstelik telaşım varoluşum değil yokoluşumdu o aralar..Ölümümle meşguldüm tanrıya mehter marşıyla yürüdüğüm şu günlerde! Yüz hatlarım kadar duruşum da netleşmişti. Ve bazı evreni ruhuma doldurduğum o şarap tatlı tarifsiz anların dışında da bir şeyim yoktu..Bir ölü dinginliği ve netliğinde geçen günler..Ruhumla sesteş tutkulu cümleler dışında elde avuçta bir şey kalmadığı günler. Rüyaların ve ampulle başlayan günlerin yorduğu zamanlar hani..Nerdesiniz ulan! Nerde bu heterojen söylemler.Ağzımı rafinerisinden geçirmeden sövesim var aslında hepinize. Yok. Aslında affettim hepinizi..Sadece halim yok...24/05/11 Denizli

29 Nisan 2011 Cuma

İnsan/Nisyan


Ey unutmak...
Tabiatlarınıza mükafat,
Tabiatlarınızı aşağılarca(!)

(Kasım 2009)

Adsız I

Dedi ki: 
_Günahı tattım,tatlımsı biraz.. 
Şık elbiseler çektim üzerlerine 
(kendimce) 
Çıplaktılar.. 
Ve hissedebildiğim kadar yanlışa uzak… 
(aklım sıra) 
Çizgisini kaybetmemekle,çizgisini aşmak arası bir şeymiş. 
Ödünleri asla ödülü olamamış.. 
Ve sonu yokluk dedi. 
Zeytini iki defa dişlemek kadar yokluk.. 
Ağladı az.. 
Bir Meryem olamadım diye.. 
İnancını yitirmemişti hala.. 
Biliyorum dedi.. 
kayalara hükmeden bıçakları 
ismail’in boynunda susturandı.. 
ve biliyordu.. 
İbrahim olmak da zordu İsmail olmak da.. 
Durdu sonra.. 
Biraz tuz..dedi tanrım.. 
Tatsızım.. 
Lütfen.. 
Adını sordum.. 
Sustu.. 

(TEMMUZ 2009)

Bazen

Çıkarıp başını bir kış günü de olsa pencereden
Soluklanabilmeli insan
Ölebilmeli mesela ara ara
Tanrı yumuşayabilmeli bazen
Bazen aciz bir kul da olabilmeli

Yetişilmesi gereken onca işe sürerken
Direksiyonunu sevdiği bir yere kırabilmeli aniden
Sorulan bir soruya cevap diye
Aklından geçeni alakasız da olsa
Yüksek sesle söyleyebilmeli
En ciddi ifadesini almışken hayat üstelik
Gülmekten ağrıyan karnını tutabilmeli

Tanrıyla sohbet edebilmeli insan
Şarap içmeli karşılıklı yirmi üç yıllık
Neden diyebilmeli
İyikilerini itiraf edebilmeli
Sitem ederken
Dayayıp kafasını omzuna
Sensiz yapamıyorum diyebilmeli

Bir taşın üzerinden atlayarak intihar edebilmeli
Kötü hayaller kurabilmeli insan
Gözünü açtığında tekrar layık görülmüş gibi hayata
Dizlerini silkeleyip yeniden doğrulabilmeli
Kendine hayat bahşetmeli insan
Kaderin elinde olduğunu hissedebilmeli
Cesurca seçebilmeli tuhaf geleni insana

Tüm insan icatlarını görmezden gelebilmeli
Saatler rakamlar mevkiler para
Sudan sebeplere gülücükler dağıtabilmeli
Çirkin bir sesle de şarkılara eşlik edebilmeli
Öfkelenebilmeli hakaretler yağdırabilmeli hayata
Nefesini tutup da kimi
Bazen hayata fazla geldiğini düşünebilmeli
Bazen yerçekimini hissedebilmeli
Yorulabilmeli sevişmekten

Nasihatler vermeli kendine geçip aynanın karşısına
Kızabilmeli
Bazen asilce kendini terk etmeli o an
Kal diyebilmeli kendine sonra
Tüm yüzünün kıvrımlarını okşayabilmeli

Bazen yalnızlığı sevebilmeli
Tutup kendi elinden sinemaya gidebilmeli
Karın tokluğuna değil
Kendine sevdiği bir yemeği ısmarlayabilmeli
Özene bezene gitmeli hatta görüşmeye
Koşarak
Yetişmek için kendine
Bekletmekten hoşlanmadığı için kendini.
Su katmadan içkisine
Bulandırmadan hayatı
Sek içebilmeli

(Ocak 2010)
 

Pandomim

Dört yaşında ticarete atıldım 
Erdem uğruna dört yaşımda sattım gamzelerimi 
Çok güldüm 
Hayat geldi başıma 
Atlas gibi hissettim yükünü dünyanın 
Kaldıramam dedim 
Tam on sekiz yıl geçmiş 

Susmayı erken öğrenmişim 
Tam ortasında 
Hayır tam başında 
Tokatla bölünmüş şevkim 
Lal olmuşum o gün 
Kahkahadan dolan gözümün yaşlarının 
Ojelerim gibi kana bulandığını 
Yazarım ancak 
Masanın altında tutarken yasımı 
Ellerimi birbirine sürterek ısınmayı 
Geceyi beklerken çıkmak için 
Sabretmeyi acıyla donarken zaman 
Yazarım 

Şefkati bir bebeği okşarken öğrenmişim 
Yendiğinde öfkeni bir baba 
Ciddiye aldığım evciliklerde bir anne olabilmeyi 
Gülücükle kapıda birini karşılamayı 
Sırf yazmak için hatta 
Erkenden sökmüşüm alfabeyi 

Ruhum hep dört yaşında kalmış 
Yatalak bir hasta gibi büyütmüşüm bedenimi 
Hayatıma aldıklarım hep hırsızmış 
Soymuşlar önce 
Çırılçıplak 
Bakışlarının her bir darbesi 
Bin tövbe olmuş günahlarına 
Anne olmuşum kimine 
Baba ötekine 
Eş dost 
Tanrıcaları olmuşum 
Ama en çok da tanrının fahişesi 


Bir matem gibi kutluyorum yaşlarımı 
Her yıl dört yaşıma giriyorum 
Çıkıp masanın altından 
Kimse kalmadığında 
Ve ne olursa olsun 
Sürüp kırmızı ojelerimi 
Ve bir kadeh şarap 
O gün tüm cümlelerimi kırmızı mürekkeple yazıyorum 
Kanatıyorum ne varsa 
Bir bulantı içinde 
İçimde evet 
Kaç hayalin tohumu saklı ruhumun bakireliğimde 
Kaç içime çek(e) mediğim nefes 

(Aralık 2009)